Türkiye alacakaranlıklarıyla meşhur bir ülke. Her sabahın mutlaka yerini geceye bıraktığı bir döngüyü yaşıyor burada insanlar.

Türkiye alacakaranlıklarıyla meşhur bir ülke. Her sabahın mutlaka yerini geceye bıraktığı bir döngüyü yaşıyor burada insanlar. Şüphesiz içinden geçtiğimiz bu alacakaranlık ne ilki ne sonu bu tarihin.

Tarihte devlet mekanizması her dönem kendine bir öteki yaratmıştır. Öteki’nin konumuna göre kendi konumu belirlemiş ve varlığını sağlamlaştırmıştır. Bu öteki bazen Kürtler bazen Ermeniler bazen inançlı insanlar olmuştur. Acının içinden geçtiğimiz bu dönemde ise devletin öteki kavramı diğer dönemlere kıyasla farklılaşmıştır. İktidarın artık tek ötekisi yok. Kendileri dışında hiçbir makul ve makbul taraf yok.

İktidar, inançlı ve milliyetçi olmanın bile ‘bizim gibi’sini inşa ettiler. Dini ve vatanını sevmeyi tekelleri altına aldılar. Makbul dindar sayılmak için faizi, nepotizmi, riyayı, yolsuzluğu, hukuksuzluğu ve daha birçok şeyi AK Parti yaptığı için kabul etmek ve alkışlamak gerekiyor.

Türkiye muhafazakarları, devletin Allah sayıldığı bir din inşa ettiler. Kendilerine karşı çıkan inançlı insanları ise önce itibarsızlaştırdılar. Sonra yok saydılar. Makbul milliyetçi sayılmak için ise MHP’ye yani Devlet Bahçeli’ye biat etmek zorundalardı. Bu biat bir insanın ölümüne sebep olsa bile. Eğer biat etmiyorsan milliyetçi değilsin. Eğer biat etmiyorsan vatanına ihanet ediyorsun. Eğer biat ettiklerinden bazı konularda farklı düşünüyorsan sen ölümü ‘hakediyorsun.’ Bir zamanlar makbul ve makul milliyetçi olsan ve öyle sayılsan bile.

Sinan Ateş. Ülkücü oğlu ülkücü Sinan Ateş. İnandığı değerlere 38 senesini diğer bir deyişle bir ömrünü vakfetmiş Sinan Ateş. Tarih 30 Aralık Cuma gününü gösterirken telefon ekranıma bir bildirim düştü: ‘Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş saldırıya uğradı.’ Ayrıntılarına daha sonra vakıf olacaktım. Bir Cuma namazı sonrası. Türkiye’nin başkenti Ankara’nın en işlek caddelerinden birinde. Gazi Üniversitesi’nde okurken Sinan Ateş Ülkü Ocakları Genel Başkanıydı. Ülkücü olmayan için Gazi Üniversitesi sosyal bir bölümde okuyorsanız katlanılması gereken bir yere dönüşüyor. Nedenini tahmin ederseniz.

Gazi ülkücülerin kalesi olarak nitelendirilen bir okul. Kurallar onlara göre oluşur, zaman onlara göre akar. Ülkücüleri çok eleştirdiğim bir masada bir Türkçü bir Alperenci bir de Ülkü Ocaklarına giden bir arkadaşım vardı. Hepimiz bir masa etrafında konuşabiliyorduk. En farklı düşünen bendim. Onlara göre daha keskin ve aykırı düşüncelerim vardı. Onlarında üzerine uzaklaştıkları birçok mesele. Ülkücüleri ve Gazi’deki işleyişi eleştirdiğim bir konuşmanın hemen ardından Ocaklı arkadaşım gerçek bir ülkücü görmek isteyip istemediğimi sordu. Evet cevabını aldıktan sonra Ülkü Ocakları Genel Başkanı olan Sinan Ateş’in ismini söyledi.

Sinan Ateş ile ilk tanışmam Gazi Üniversitesi sınırlarında 3 aynı fikirden olan ama farklı anlayışları benimseyen arkadaşlarımın yanıydı. Yanlarından ayrıldıktan hemen sonra Sinan Ateş’i araştırmaya başladım. Hala videosu duruyor mu bilmiyorum ama ‘OcakTv’ adında bir YouTube kanalı vardı. O kanalda Sinan Ateş’in soru cevap videosu vardı. Yeşil bir kazak vardı üzerinde. Doğayı çok sevdiği ve Bursasporlu olduğu için giydiğini söylüyordu. Videoyu izlerken ne kadar şaşırdığımı hala anımsıyorum. İlk defa bir ülkücü kavgadan dövüşten değil bilimden ve kitaplardan bahsediyordu. Doğadan sanata birçok şey konuşuyordu.

Ayrımcılıktan değil birleştirmeden yanaydı. Biz okulda ve çevremizde farklı tiplere aşinaydık ve arkadaşım haklıydı Sinan Ateş diğerlerine benzemiyordu. Bir süre daha Sinan Ateş’i takip ettiğimi hatırlıyorum ve yıllar içinde ise ara ara sayfasına girip baktığımı. Biraz da Bursalı ve fanatik bir Bursasporlu olduğu için. Ardından Ülkü Ocakları Genel Başkanlığından istifasını gördüğümü anımsıyorum.

O habere de çok şaşırmıştım. Sinan Ateş ben de hep şaşkınlığın bir tezahürü oldu. Suikast haberi ilk önüme düştüğünde aklımdan tanışma hikayesiyle beraber pek çok şey geçti. Karşıma böyle çıkacağını ve ağır yarası olmasına rağmen öleceğine hiç ihtimal vermemiştim. İhtimal verdiğim başka şeylerde vardı tabi. Sıcağı sıcağına bu gelenekten gelen birkaç kişiyle konuştuğumda onlar benimle aynı fikirde değildi.

Sinan Ateş’i bir zamanlar yol arkadaşları olan insanların öldürdüklerini düşünmüyorlardı. Benim aksime. Çünkü ilk günden beri aynı şeyleri düşünüyorum. Keşke yanılan ben olsaydım. (Sümeyye Işıkçı)