Zayıf olmak mı, balık etli olmak mı? Uzmanlar bilinenin aksine zayıf olmanın her durumda sağlıklı olmayabileceğine dikkat çekiyor. Halk arasında “balık etli” olma durumunun ise sağlık açısından bazı avantajlar barındırabildiği belirtiliyor. Bu durum her birey için geçerli olmayıp kişinin yaşına, cinsiyetine, yaşam tarzına ve metabolik sağlığına göre değişiklik gösteriyor. Bu noktada, “balık etli” ya da “hafif kilolu” olmanın ne anlama geldiğini bilmek gerekiyor. Türkçede “balık etli” ifadesi genellikle yuvarlak hatlı, aşırı kilolu olmayan, kas oranı orta düzeyde vücut kitle indeksi (VKE) 23–27 civarında (normalin üst sınırında ya da hafif kilolu) kişiler için kullanılıyor. Bu kişiler genellikle obezitesi olan birey (VKE ≥30) kategorisine girmiyor ve vücutlarında bir miktar ek yağ bulunsa da obezite hastası olarak değerlendirilmiyor. (VKE30 kg/m2).
Prof. Dr. İbrahim Şahin
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. İbrahim Şahin; “Bilimsel çalışmalar, bazı kronik hastalıkları olanlarda veya belirli durumlarda, hafif – orta derecede fazla kilolu olanların sağlık sonuçlarının daha iyi olmasını ‘Obezite paradoksu’ na bağlıyor.
Ancak Obezite paradoksunun genel toplumda, obezitenin sağlığa zararlı olduğu gerçeğini değiştirmeyeceğini ve bunun istisnalarının sadece bazı özel klinik durumlar olduğunun unutulmaması gerek” diyor.
Obezite paradoksu tıp dünyasında çok tartışılan ve kafa karıştıran ilginç bir konu olarak değerlendiriliyor. Buna göre bazı kronik hastalıkları olan veya belirli özelliklere sahip, hafif veya orta derecede fazla kilolu (VKE 25-30 arası) kişilerin, normal kilolu ya da zayıf kişilere göre daha iyi sağlık sonuçları bulunuyor. Bu kişilerin daha düşük ölüm riski gösterdikleri de belirtiliyor. Obezite genel olarak sağlık risklerini artırırken, bazı özel durumlarda aşırı kilonun koruyuculuğunun paradoks etki yarattığına dikkat çekiliyor. Genel toplum söz konusu olduğunda ise obezitenin ve fazla kilonun zararlı etkilerinin hiçbir şekilde unutulmaması gerekiyor.
Obezite Paradoksunun ilk olarak hemodiyaliz hastalarında gözlenmiş ve tanımlanmış olduğu belirtiliyor. Daha sonra yapılan pek çok çalışma ve gözlemde başka kronik hastalıklarda da karşılaşılıyor. Gözlemlendiği bazı durumlar aşağıdaki gibi sıralanıyor;
*Kalp yetmezliği (konjestif kalp hastalığı)
*Kronik böbrek hastalığı, diyaliz hastaları
*Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH)
*Osteoporoz (kemik erimesi)
*Çok sayıda kanser türü
*Yaşlı yetişkinler (>65 yaş)
Yaşlılarda hafif kilolu olmanın kas ve kemik kaybını azalttığı ve bu durumun ölüm riskini düşürdüğü belirtiliyor. Yaşlı normal kilolularda ise düşük kilo, sarkopeni (kas dokusunun azlığı) ve kırılganlık konularında yüksek risk anlamına geliyor. Bu gruplarda yapılan birçok çalışmada, aşırı kilolu ya da hafif obez olan bireylerin, normal kiloda olanlara göre daha düşük mortalite (ölüm oranı) ve daha iyi klinik sonuçlar gösterdiği tespit ediliyor. Bilimsel çalışmalar hafif kilolu olmanın bazı durumlarda sağlık açısından faydalı olmasının nedenlerini aşağıda açıklıyor:
a) Enerji rezervi ve dayanıklılık: Hastalık, ameliyat, stres veya enfeksiyon durumlarında vücut enerjisini kullanmada yağ rezervi önemli görülüyor. Hafif kilolu kişilerde bu rezerv daha fazla olduğu için iyileşme kolaylaşıyor. Özellikle yaşlılarda hafif kiloluluk, hastalıktan ve sakatlanmalardan iyileşmeyi destekliyor.
b) Kemik ve kas sağlığı: Hafif kilolu olmak kemiklere ve eklemlere uygulanan yükü artırıyor. Bu durum yeterli aktivite varsa kemik yoğunluğunda artışa neden oluyor. Kısaca kas kütlesi iyi korunmuşsa, hafif kilolu olmak daha sağlam kemikler anlamına geliyor.
c) Daha düşük ölüm riski: Epidemiyolojik araştırmalar, özellikle yaşlı yetişkinler arasında hafif kilolu olanların, daha düşük mortaliteye sahip olduğunu gösteriyor. “Obezite paradoksu” denen bu durumda, fazla kilolu yaşlılar hastalıklara karşı biraz daha dayanıklı bulunuyor. Eğer kilo artışı yağ değil, kas artışı ile birlikte ise (spor yapanlarda olduğu gibi) bu metabolik sağlığı iyileştiriyor.
Tüm bu sonuçlara rağmen, hafif kilonun yukarıdaki grupların dışında kalan genel toplum için zararlı olduğuna dikkat çekiliyor. Kişide özellikle karın çevresinde fazla yağlanma varsa (göbekli kişilerde olduğu gibi) diyabet ve kalp hastalığı riski artıyor. Sedanter (hareketsiz) yaşayanlarda ise fazla kilonun metabolik hastalıklara zemin hazırladığı belirtiliyor. Eklem problemi olanlar (örneğin diz, omurga vb.) ile genç ve hareketsiz kişilerin de hastalık riskleri yüksek bulunuyor.
Prof. Dr. İbrahim Şahin, “Hafif kilolu olmak tek başına iyi veya kötü olarak değerlendirilmiyor. Önemli olan vücut kompozisyonu, bel çevresi, kas kitlesi, kan değerleri ve yaşam tarzı bütünüdür. Örneğin, 77 kg ağırlığında, 1.70 m boyunda birinin VKE’si 27 ise bu kişi spor yapıyorsa, kas oranı yüksekse ve bel çevresi normal ise sağlık açısından avantajlı sayılabilir. Göbek yağının fazla olması durumunda ise risk artar” diyor.
* Obezite paradoksu, genellikle kronik hastalığı olanlarda veya yaşlı gruplarda görülüyor. Genel popülasyonda ise obezitenin zararının net olduğu belirtiliyor.
* Zayıflık bazen hastalığın nedeni değil sonucu olabiliyor.
* Obezitenin sadece VKE ile değil yağ dağılımı, kas kütlesi ve diğer risk faktörleriyle birlikte değerlendirilmesi gerekiyor.
* Obezite genel olarak hipertansiyon, diyabet, kalp hastalığı, felç ve kanser risklerini artırıyor.
* Paradoks, bu risklerin hastalık gelişmiş ve ilerlemiş durumlarda bir miktar koruyucu rol oynayabileceğini gösteriyor.
* Obeziteyi savunmak veya kilo almayı teşvik etmek yanlış bulunuyor.
* Sağlık profesyonellerinin hastanın yaşını, kas-yağ oranı ile hastalık durumunu dikkate alarak kişiselleştirilmiş öneriler yapmaları gerekiyor.