Toplumun yaklaşık %10’unu etkilediği tahmin edilen disleksiye yönelik farkındalık oluşturmak amacıyla, Nörogeribildirim (Nörofeedback) yöntemiyle bilimsel çözümler sunan Auto Train Brain, Babalar Günü vesilesiyle anlamlı bir etkinliğe imza attı. Acıbadem Üniversitesi’nde “Hastalık değil, farklılık” sloganıyla düzenlenen etkinlik, disleksili çocuk sahibi aileleri bir araya getirerek hem bilgilendirme hem de dayanışma fırsatı sundu.
Etkinlikte uzman doktorlar, disleksinin genellikle yanlış anlaşılan doğasını aydınlattı. Disleksinin bir hastalık değil, okuma, yazma ve heceleme gibi temel becerilerde kendini gösteren nörogelişimsel bir farklılık olduğu vurgulandı. Uzmanlar, disleksili bireylerin zeka düzeylerinin düşük olmadığını, aksine çoğunun yaratıcılık, problem çözme ve soyut düşünme gibi alanlarda oldukça yetenekli olabileceğini belirtti.
Auto Train Brain’in ev sahipliğinde gerçekleşen bu özel günde, babalar disleksiyle ilgili merak ettikleri tüm sorulara uzmanlar aracılığıyla yanıt buldu. Çocuklarının öğrenme süreçlerinde karşılaştıkları zorlukların nedenlerini daha iyi anlama fırsatı yakalayan aileler, benzer deneyimleri paylaşan diğer ebeveynlerle de bilgi alışverişinde bulundu.
Katılımcılar, Nörogeribildirim yöntemini ve öğrenme güçlüklerine bilimsel bir çözüm sunan Auto Train Brain’i kullanarak başarıya ulaşan kişilerin ilham veren hikayelerini dinledi. Etkinlik sonunda ise aileler, çocuklarının beyin sinyallerini ölçtürerek kişiselleştirilmiş eğitim programları hakkında detaylı bilgi edindi.
Auto Train Brain CEO’su Dr. Günet Eroğlu, kendi oğlunun yaşadığı öğrenme güçlüklerine çözüm arayışıyla başlayan serüvenini ve Auto Train Brain’in ortaya çıkışını anlattı. Eroğlu, “Okuma, yazma ve heceleme gibi temel becerilerde karşılaşılan zorluklarla kendini gösteren disleksi aslında nöronlar arası iletişimdeki farklılıklardan kaynaklanan nörogelişimsel bir farklılıktır. Bu farklılık bir hastalık değildir. Burada önemli olan beynimizi anlamak. O nedenle biz 14 kanallı özel başlığımız sayesinde beyinden gelen sinyallerin güçlü ve zayıf noktalarını belirliyoruz” dedi.
Bu verilerle bireye özel eğitim programları oluşturarak beynin sinyal iletimini daha etkin hale getirdiklerini belirten Eroğlu, “Bu inovatif uygulama, dünya çapında yaklaşık 800 milyon disleksik insana umut ışığı oluyor; çünkü hem ilaçsız bir tedavi seçeneği sunuyor hem de bireylere kendi hızlarında ve kendi ortamlarında öğrenme imkanı sağlıyor. Çünkü beyin kendini iyileştirebiliyor” ifadeleriyle yöntemin önemini vurguladı.
Çocuk Nörolojisi Uzmanı Doç. Dr. Canan Kocaman, disleksiyi nörolojik bir bakış açısıyla açıklarken, “Disleksi dediğimiz durum temelde beynimizdeki bir bağlantısızlık halinden kaynaklanıyor. Sinaps bağlantıları arasındaki iletişimde yaşanan farklılıklar; okuma, yazma ve heceleme gibi öğrenme becerilerinde zorluklara yol açabiliyor. Disleksi her kişide farklı şekillerde kendini gösterebiliyor. Bu çok multidisipliner bir durum; psikolog, nörolog gibi birçok farklı disiplinin aynı anda eşgüdüm içerisinde çalışması gerekiyor” dedi.
Doç. Dr. Kocaman ayrıca, özellikle ilk 3 yaşta çocuklara telefon ve tablet ekranı izletmekten kesinlikle kaçınılması gerektiğini belirterek, bu tür ekranların küçük çocukların beynini hipnotize ederek doğal gelişim süreçlerini olumsuz etkileyebileceği uyarısında bulundu.