Mutabakat kapsamında hayatta olan 20 İsrailli rehine serbest bırakıldı. Buna karşılık, İsrail tarafı yaklaşık 2.000 Filistinli tutuklu ve mahkûmu tahliye etti.
Tahliye edilenlerden 88’i Batı Şeria’ya, kalan büyük çoğunluk ise Gazze’ye döndü. Şu ana kadar ateşkes genel hatlarıyla korunuyor; sınırlı çapta ihlal iddiaları bulunsa da sahada “sessiz denge” hâkim.
Mısır sınırındaki Rafah ve Kerem Şalom geçişlerinden başlayan insani yardım akışı ise günde 600 TIR kapasitesine ulaşma hedefiyle artırılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, imza töreninde yaptığı açıklamada Türkiye’nin “ateşkesin sadece başlamasını değil, kalıcılığını da garanti edeceğini” vurguladı.
MİT Başkanı İbrahim Kalın, ateşkesin “tarihi ama kırılgan” olduğunu, ihlallere karşı sürekli teyakkuz içinde olunacağını ifade etti.
Ankara, garantörlük sürecinde yalnızca diplomatik değil, teknik düzeyde izleme ve doğrulama mekanizmaları oluşturulmasında da aktif rol üstleniyor. Türkiye, Katar ve Mısır’la birlikte “saha izleme/gözetim” görev gücünün ana bileşenleri arasında yer aldı.
Şarm el-Şeyh’teki imza töreninde Türkiye’nin konumu dikkat çekti. ABD Başkanı Trump’ın davetiyle düzenlenen zirveye İsrail Başbakanı Netanyahu’nun katılım planı, Erdoğan’ın itirazı üzerine iptal edildi.
Böylece Türkiye, sürecin yalnızca insani değil, siyasi dengesi üzerinde de etkili bir aktör olduğunu gösterdi.
Zirvede imzalanan “Gaza Declaration” belgesine göre Türkiye, ateşkesin kalıcılığını, takasın kademeli uygulanmasını ve yeniden imar süreçlerinin koordinasyonunu gözetleyecek dört garantörden biri olarak resmen yer aldı.
Uluslararası medyada Türkiye’nin rolü geniş yankı buldu.
Reuters, “Mısır, Katar ve Türkiye Trump’la aynı belgeye imza attı; ateşkes resmiyet kazandı” manşetiyle duyurdu.
The Guardian, “Tüm canlı rehineler serbest, Türkiye garantör olarak masada” yorumunu yaptı.
Le Monde, Türkiye’nin diplomatik ağırlığını “kalıcı barış için sigorta” olarak nitelendirirken;
Almanya Şansölyesi Merz ise Türkiye’nin sürece katkısını “bölgesel diplomasi açısından tarihi” olarak değerlendirdi.
Türkiye açısından süreç iki yönlü bir tablo içeriyor: Bir yandan, garantörlük rolü Ankara’nın diplomatik kredibilitesini artırıyor; hem Arap ülkeleri nezdinde hem de Batı başkentlerinde Türkiye’nin “anahtar arabulucu” kimliği güçleniyor.
Diğer yandan, ateşkesin olası ihlalleri ve sahadaki kırılganlıklar, sorumluluğun garantörlere yüklenmesi riskini beraberinde getiriyor. Bu nedenle Ankara, sürecin ilk 48 saatinde oluşturulan “ihlal tespit ve uyarı mekanizmasını” sıkı biçimde işletiyor.