BM raporlarına göre dünya nüfusu 2080’de 10 milyara ulaşıp gerilemeye başlayacak. Türkiye’de 1960’larda 6,5 olan doğurganlık hızı ise 2024’te 1,48’e kadar düşerek tarihi bir dip seviye gördü.
Türkiye, doğurganlık hızının en fazla düştüğü ülkeler arasında yer alıyor. BM projeksiyonlarına göre, dünya nüfusunun 2080 yılında zirve yaparak gerilemesi bekleniyor. Türkiye’de ise doğurganlık oranı hızla azalarak 1,48’e kadar düştü.
Küresel nüfus yapısı, Sanayi Devrimi’nden bu yana görülmemiş bir dönüşümün eşiğinde. Birleşmiş Milletler verileri dünya nüfusunun 2080’de zirve yapıp gerileyeceğini öngörürken, Türkiye doğurganlık hızının en keskin düştüğü ülkeler listesinde en üst sıralara tırmandı.
Dünya nüfusu, modern tarihin en kritik dönemeçlerinden birini yaşıyor. Sanayi Devrimi ile birlikte ivme kazanan ve milyarları bulan insan nüfusu, son yıllarda değişen yaşam standartları, ekonomik kaygılar ve toplumsal dönüşümlerle birlikte hız kesti. Artık dünya, “nüfus patlaması” yerine “nüfus kışını” tartışmaya başladı.
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan projeksiyonlar, çarpıcı bir geleceğe işaret ediyor. Günümüzde yaklaşık 8,2 milyar olan dünya nüfusunun, 2080’li yılların ortalarında 10 milyar seviyesine ulaşarak tepe noktasını görmesi bekleniyor. Ancak bu zirve, aynı zamanda sonun başlangıcı olacak; zira bu tarihten itibaren küresel nüfusun düzenli bir gerileme sürecine girmesi öngörülüyor.
Nüfus yapısındaki bu değişimden en derin şekilde etkilenen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Cumhuriyet tarihinin demografik verileri incelendiğinde, 1960’lı yıllarda bir kadının yaşamı boyunca dünyaya getirdiği ortalama çocuk sayısını ifade eden toplam doğurganlık hızı 6,5 seviyelerindeydi. 2000’li yılların başında nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,1 seviyelerine yakın seyreden bu oran, 2014’te kısa süreli bir kıpırdanmayla 2,19’a çıksa da o tarihten beri her yıl düzenli olarak kan kaybediyor. 2024 yılı verilerine göre Türkiye’nin doğurganlık hızı, yenilenme düzeyinin çok altında kalarak 1,48 seviyesine kadar geriledi.
Doğurganlık hızındaki düşüş sadece Batı dünyasının değil; farklı kıtalardaki, farklı inanç ve ekonomik düzeydeki birçok ülkenin ortak sorunu haline geldi.
Uzmanlar, Türkiye ve benzeri ülkelerde hızla düşen bu oranların gelecekte iş gücü eksikliği, emeklilik sistemlerinin çökmesi ve yaşlı nüfusun bakımı gibi ciddi yapısal riskleri beraberinde getireceği konusunda uyarılarda bulunuyor.