
Çalışmada, gönüllülerden alınan rahim dokusu hücreleriyle oluşturulan bu yapay tabaka, embriyoların doğal süreçteki gibi tutunmasına olanak tanıdı. Embriyolar yalnızca tutunmakla kalmadı, aynı zamanda hamilelik testi pozitif çıkaran hCG hormonu gibi önemli bileşenleri de salgılamaya başladı.
Bu gelişme, düşüklerin nedenlerini anlamada ve tüp bebek (IVF) başarı oranlarını artırmada önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Şimdiye kadar hamileliğin bu ilk aşamaları yalnızca “anlık rle” anlaşılabiliyordu. Artık bilim insanları, embriyo ile rahim duvarı arasındaki karmaşık kimyasal etkileşimleri gerçek zamanlı olarak gözlemleyebiliyor.
Guardian’da yer alan habere göre; araştırmanın kıdemli yazarı Dr. Peter Rugg-Gunn, bu bulguları “inanılmaz” olarak nitelendirdi ve çalışmanın birçok yeni araştırma yönünü açtığını ifade etti. Özellikle plasenta oluşumu sırasında meydana gelen sinyalleşme hataları, hamileliğin ilerleyen dönemlerinde yaşanan komplikasyonların temelini oluşturuyor. Bu yeni model sayesinde bilim insanları bu kusurları yapay olarak tetikleyip inceleyebiliyor.
Embriyoların yaklaşık yarısının rahim duvarına tutunamaması, yardımcı üreme teknikleri için en büyük bilinmezlerden biri. Bu deneysel model, tutunma başarısızlıklarının hücresel düzeyde incelenmesine olanak sağlıyor. Ayrıca, 40 yılı aşkın süredir kullanılan IVF yöntemlerinin sınırlı başarı oranları düşünüldüğünde, bu teknoloji potansiyel olarak yeni ve daha etkili tedavi yollarının da kapısını aralıyor.
Deneyler, embriyo araştırmalarında yasal sınır olarak belirlenen döllenmeden sonraki 14. güne kadar sürdürüldü. Mevcut yasal düzenlemeler, bu sürenin aşılmasına izin vermiyor.
www.sozcu.com.tr internet sitesinde yayınlanan yazı, haber ve fotoğrafların her türlü telif hakkı ‘ye aittir. İzin alınmadan,
Etiketler: