Bağırsaklarımızda yaşayan trilyonlarca mikroorganizma, sağlığımızı düşündüğümüzden daha çok etkiliyor. Uzmanlar mikrobiyotanın, sindirim sisteminden bağışıklığa ve hormon dengesine kadar pek çok sistem üzerinde çok önemli etkileri olduğuna dikkat çekiyor. Mikrobiyota dengesinin…

Bağırsaklarımızda yaşayan trilyonlarca mikroorganizma, sağlığımızı düşündüğümüzden daha çok etkiliyor. Uzmanlar mikrobiyotanın, sindirim sisteminden bağışıklığa ve hormon dengesine kadar pek çok sistem üzerinde çok önemli etkileri olduğuna dikkat çekiyor. Mikrobiyota dengesinin korunması sağlığın temeli, bozulması ise pek çok hastalığın başlangıcı olarak görülüyor Probiyotikler; metabolik sendrom, depresyon, otoimmün hastalıklar, bazı kanser türleri, dermatolojik ve gastrointestinal rahatsızlıklar üzerinde büyük rol oynuyor. Bu alanda özellikle mikrobiyota-beyin ekseni konusunda yapılan araştırmalar ise çığır açıcı olarak değerlendiriliyor.
Bağırsak mikrobiyotası “ikinci beyin” olarak tanımlandığı için, dengesi bozulduğunda; diyabetten depresyona, obeziteden otoimmün hastalıklara kadar pek çok soruna zemin hazırlanmış oluyor. Kişiye özel probiyotik kullanımının, gelecekte “sağlığın kişisel parmak izi” olduğu belirtiliyor ve mikrobiyotamızı tanımanın, kendimizi tanıma anlamı taşıdığına dikkat çekiliyor. Uzmanlar, bu nedenle mikrobiyota analizini günümüzde kişisel sağlık yönetiminin bir parçası olarak değerlendiriyor.
Prof. Dr. Gülçin Alp Avcı
Haberin içeriğinin daha iyi anlaşılabilmesi için bazı kelimelerin anlamlarını açıklamak gerekiyor. Bu kelimeler; “mikrobiyata”, “probiyotik” , “prebiyotik” ve “postbiyotik” olarak sıralanıyor: