Ölçümler sırasında kaydedilen radyo sinyalleri, alışılmadık biçimde buzun altından yukarı doğru geliyormuş gibi görünüyordu. Bu olağandışı yön, sinyallerin bilinen fizik kurallarıyla açıklanamayan bir kaynaktan geliyor olabileceği ihtimalini gündeme getirdi.
Bu gizemli sinyallerin hâlâ açıklanamamış olması, uluslararası araştırmacıların dikkatini yeniden ANITA projesine çevirmesine neden oldu. Yeni çalışmada, dünyanın en büyük kozmik ışın dedektörü olan Pierre Auger Gözlemevi’nin 2004 ile 2018 yılları arasındaki tüm verileri incelendi. Amaç, ANITA’nın kaydettiğine benzer başka bir olay bulmaktı.
Yüz binlerce saatlik kaydın taranması sonucunda, sadece tek bir benzer anomali tespit edilebildi. Bu da olayın nadirliği ve sıradışılığını bir kez daha gözler önüne serdi. Araştırmacılar, olasılıkları değerlendirmek, hata paylarını test etmek ve milyonlarca bilgisayar simülasyonu çalıştırmak suretiyle olası açıklamalar aradı.
En güçlü olasılık, yukarı doğru hareket eden kozmik parçacık saçılmalarıydı. Ancak yalnızca tek bir benzer olay bulunması, bu teoriyi desteklemek için yetersiz kaldı. Physical Review Letters dergisinde yayımlanan çalışma, mevcut kozmik ışın fizik modellerinin ANITA verilerini açıklamakta yetersiz kaldığını ortaya koydu.
Normal koşullarda, kozmik ışınlar uzaydan dünyaya iner ve yerdeki dedektörler veya atmosferdeki ışımayı izleyen teleskoplarla tespit edilir. Fakat ANITA’nın sinyalleri, yüzey dedektörleri yerine sadece teleskoplarla gözlemlenebildi. Bu da olayın doğasına dair soru işaretlerini artırdı.
Araştırmalar henüz bir sonuca ulaşmamış olsa da bilim insanları yeni projelerle çalışmalarını sürdürüyor. ANITA’ya benzer yeni bir balon projesi ve daha hassas dedektörler üzerinde çalışıldığı belirtiliyor. Bu projelerle birlikte, yalnızca sinyallerin kaynağı değil, aynı zamanda kozmik evrenin karanlık noktaları hakkında da yeni bilgiler elde edilmesi umut ediliyor.
Antarktika’nın buzla kaplı toprakları, geçmişte de buzun altında keşfedilen yaşam formları gibi sürprizlere ev sahipliği yapmıştı. ANITA anomalisi, bu kıtanın hâlâ ne kadar büyük bilinmezlikler barındırdığını bir kez daha gösteriyor.