ABD Dışişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu’nun bulguları, ABD hükümeti raporunun ilk kez, ağır insan hakları ihlalleriyle suçlanan yabancı askeri birimlere ABD’nin güvenlik yardımı sağlamasını yasaklayan dönüm noktası niteliğindeki Leahy Yasası’nın kapsamına giren İsrail’in Gazze’deki eylemlerinin boyutunu kabul ettiğini gösteriyor.
Raporun içeriği gizli olduğu için ayrıntıları isimsiz olarak aktaran ABD’li yetkililer, gözetim bulgularının, olayların büyük birikiminin inceleme sürecinin niteliği göz önüne alındığında, İsrail’in eylemlerinin hesap verebilirliği konusunda şüpheler uyandırdığını söylüyor:
“Beni endişelendiren şey, çatışmanın gürültüsü azaldığı için hesap verebilirliğin unutulacak olmasıdır.”
Genel müfettişlik ofisi bu rapor üzerine yorum yapmayı reddetti, ancak raporun varlığını doğruladı.
Raporda, İsrail ve Hamas’ın ateşkes anlaşması imzalamasından sadece birkaç gün önce, hayatta kalan İsrailli esirlerin Filistinli esirlerle takas edilmesi, İsrail güçlerinin kısmi çekilmesi ve savaşın tahrip ettiği Gazze’ye bazı insani yardımların yeniden başlaması öngörülüyordu.
Ateşkes teknik olarak hala yürürlükte olsa da, salı günü anlaşmanın imzalandığı günden bu yana en kanlı gün oldu. Yerel sağlık yetkililerine göre, İsrail hava saldırılarında en az 104 Filistinli öldü.
Gazze’de karar bekleyen çok sayıda yüksek profilli olay var. Bunlar arasında, Nisan 2024’te İsrail tarafından yedi World Central Kitchen çalışanının öldürülmesi ve Şubat 2024’te Gazze Şehri yakınlarında yardım kamyonlarının etrafında toplanan 100’den fazla Filistinlinin öldürülmesi ve 760 kişinin yaralanması yer alıyor.
Biden yönetimi, geçen yıl Kongre’ye sunduğu bir raporda her iki olayı da işaret ederek, ABD’nin bu cinayetlerde ABD silahlarının kullanılıp kullanılmadığı konusunda henüz “kesin bir sonuca” varmadığını belirtti. ABD, İsrail’e her yıl en az 3,8 milyar dolarlık yardım sağlıyor ve son yıllarda bu rakam on milyarlarca dolar daha arttı, bu da İsrail’i dünyadaki en büyük ABD yardımı alıcısı yapıyor.
İki ABD’li yetkili, gizli raporda ABD’nin yardım aldığı yabancı orduların insan hakları ihlallerini inceleme protokolünün açıklandığını söyledi. İsrail örneğinde, rapor, birbirini izleyen Cumhuriyetçi ve Demokratik yönetimler tarafından uygulanan özel bir bürokratik sürecin, benzer insan hakları ihlali iddialarıyla karşı karşıya olan diğer ülkelere kıyasla İsrail’e nasıl avantaj sağladığını ayrıntılı olarak anlatıyor.
Eski Dışişleri Bakanlığı yetkilisi ve ABD’nin Orta Doğu politikasının eleştirmeni Josh Paul, normal inceleme sürecinde, bir yetkilinin tek bir itirazının bir askeri birime yardımın kesilmesi için yeterli olduğunu söyledi. Paul, İsrail için ise ABD çalışma grubunun “ağır bir insan hakları ihlali olup olmadığı konusunda fikir birliğine varması” gerektiğini belirtti.
Bu çalışma grubu, ABD sisteminde sık sık İsrail’i savunan iki kurum olan Kudüs’teki ABD Büyükelçiliği ve Yakın Doğu İşleri Bürosu temsilcilerinden oluşmakta. Daha sonra İsrail hükümetine olayla ilgili danışılır ve konuyu ele almak için herhangi bir önlem alıp almadığı sorulur. Grup, bir birimin ağır insan hakları ihlali yaptığını tespit ederse, o birimin ABD yardımına “uygun olmadığı” yönünde tavsiye verir. Daha sonra dışişleri bakanı, uygun bulunmama kararını onaylar.
Paul, “Bugüne kadar ABD, açık kanıtlara rağmen hiçbir İsrail birimine yardımını kesmedi” dedi.
Biden yönetimi, ağır insan hakları ihlalleriyle suçlanan İsrail birimlerine yardımları durdurmayı reddetmesi nedeniyle eleştirilere maruz kaldı.
İsrail biriminin üyeleri nihayetinde herhangi bir cezai yaptırımla karşı karşıya kalmasa da, Biden yönetimi İsrail hükümeti tarafından alınan önlemlerden memnun olduğunu belirtti.
Trump yönetimi, IDF’ye karşı benzer bir müdahaleci olmayan yaklaşım izledi.
Uzmanlar, İsrail konusunda Biden yönetimi ile Trump yönetimi arasında herhangi bir fark görmüyor.