Yıl 2001… İstanbul, soğuk bir şubat ayının son günlerini yaşıyordu. Öğle saatlerinde bir kişi, sakin bir sokakta bulunan apartmana girdi. Üst kata çıkan genç adam, önce dairenin ziline bastı. Ancak içeriden hiçbir ses gelmeyince anahtarla kapıyı açtı. Evin içine adım atar atmaz kısa süre sonra dehşet verici bir manzarayla karşılaştı. Bakmaya geldiği arkadaşı, salonun ortasında kanlar içinde yerde yatıyordu. Bu korkunç manzara karşısında şoka giren genç, bir süre sonra kendine gelip telefonuna sarıldı.
Olay yeri Üsküdar Çengelköy’dü. Gelen ihbar üzerine Üsküdar İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polis ekipleri hemen bölgeye sevk edildi. Kısa bir süre sonra polis merkezi, telsizden “45-55 kodlu ekip, derhal Çengelköy’deki bilinen adrese ivedi geçin” anonsunu geçti.
45-55 kodu, Cinayet Masası’nın deneyimli dedektiflerinden İsmail Özkan ve ekibine aitti. Hızla olay yerine hareket eden Özkan ve ekip arkadaşı, karşılarında oldukça ilginç bir cinayet vakası bulacaklarından habersizdi.
Yalnız yaşayan Oğuz Bey, evinde defalarca bıçaklanarak öldürülmüştü. Olayın bir cinayet vakası olduğu kısa sürede anlaşıldı ve dosya Cinayet Masası’nın deneyimli dedektiflerine devredildi. Dedektif İsmail Özkan ve ekibi olay yerine giderek detaylı incelemelerde bulundu. Cinayet uzmanı emekli polis memuru İsmail Özkan, o günü şöyle anlattı: “Maktulümüz yalnız yaşayan biriydi. İki gün boyunca işe gitmeyince patronu ve arkadaşları kendisine ulaşamamış. Kaldığı ev, çalıştığı iş yerinin patronuna aitmiş; yedek anahtar da onda varmış. İş arkadaşı gelip onu bu halde bulmuş. Olay yerine ilk gelen ekip olay yeri incelemesini yaptıktan sonra biz de kendi incelemelerimizi gerçekleştirdik.”
Habertürk Muhabiri Mustafa Şekeroğlu ve cinayet uzmanı emekli polis memuru İsmail Özkan
Evde yapılan incelemelerin ardından elde edilen bulgular detaylı şekilde incelenmek üzere laboratuvara gönderildi. Kapıda herhangi bir zorlama izi bulunmamıştı. Bu durum, eve tanıdık birinin girmiş olma ihtimalini güçlendiriyordu. Yapılan araştırmalarda, Oğuz Bey’in çevresi tarafından sevilen, kimseyle sorun yaşamayan biri olduğu ortaya çıktı. Peki, bu sakin ve sevilen adam kim tarafından, neden öldürülmüştü? Bu soruların cevabını, Cinayet Masası’nın deneyimli dedektifleri yapacakları titiz çalışmalarla bulacaktı. Olayın aydınlatılması için tüm arkadaş çevresinin ifadelerine başvuruldu.
Yoğun bir çalışma başlattıklarını belirten Özkan, o süreci şöyle anlattı: “Maktulümüzün cep telefonu kayıtlarını incelemeye aldık. Yaptığımız incelemede, gün içerisinde görüştüğü birçok numara vardı. Ancak en son görüşme dikkatimizi çekti. Akşam saatlerinde ve gece boyunca aynı numarayla birkaç kez konuşmuştu. Bu görüşmelerin ardından ise kimseyle iletişime geçmemiş. Bu bizim için çok önemli bir gelişmeydi. Çünkü son telefon görüşmesinin, maktulümüzden haber alınamayan saatlerle çakıştığını tespit ettik.”
Yapılan incelemelerde, Oğuz Bey’le son olarak telefonla görüşen kişinin Gökmen adlı bir şahıs olduğu tespit edildi. Gökmen kısa sürede gözaltına alındı. İlk sorgusunda cinayetle ilgisinin olmadığını iddia eden Gökmen, yaşananları şöyle anlattı: “Maktul ile Taksim’de bir barda tanıştık. Bu olaydan bir iki gün önceydi. Sohbet ettik, ardından bana telefon numarasını verip evine davet etti. Olay günü de beni arayarak eve gelmemi söyledi. Ben de Çengelköy’e doğru yola çıktım. Köprüyü geçerken onu tekrar aradım.”
Dedektif İsmail Özkan ise bu kritik görüşmeyi şöyle değerlendirdi: “Şüphelimizin anlatımları ilk etapta mantıklı görünse de, olayın seyrini değiştirecek detaylar çok yakındı.”
“O gün yağmur vardı. Şüphelimiz, apartmanı bulmakta zorlandığını, sokak girişinde karpuz satan bir kişiye adresi sorduğunu anlattı. Karpuzcunun tarif ettiği yönü izleyerek apartmana girdiğini, dairenin ziline bastığını ancak Oğuz Bey’in kapıyı açmadığını söyledi. Hatta kapı önünde 5-10 dakika kadar beklediğini, bu sırada telefonla da aradığını ancak yanıt alamayınca geri döndüğünü iddia etti. Şüphelimizin bize anlattıkları bu şekildeydi. Hiç beklemediğimiz bir ifadeydi. Bizim işimiz, bu anlatılanları tek tek teyit etmek olacaktı.”
Cinayet uzmanı emekli polis memuru İsmail Özkan
Elde artık önemli bir şüpheli vardı. Anlattıklarına göre cinayetle ilgisi yoktu, ancak söylediklerinin doğruluğunun teyit edilmesi gerekiyordu. Bu nedenle Cinayet Masası’nın deneyimli dedektifleri kapsamlı bir çalışma başlattı. Her ayrıntıya dikkat ettiklerini vurgulayan Özkan, o anları şöyle anlattı: “O sokak girişinde gerçekten bir karpuzcu vardı. Önce onu bulduk. Karpuzcu, çocuğun anlattıklarını teyit etti; gerçekten gelip kendisine adres sormuştu. Daha sonra apartmanda, maktulümüzün dairesinin tam karşısında oturan bir kadın tanık olarak karşımıza çıktı. Kadın, bu gencin kapıya gelip zile bastığını kendi kapı dürbününden gördüğünü söyledi. Ancak içeri girip girmediğini bilmediğini, sonrasında tekrar bakmadığını belirtti.”
Evde yapılan incelemeler sonucunda, maktulün dışında bir erkeğe ait DNA örneği tespit edildi. Olası tüm şüpheliler arasında yer alan arkadaşları ve yakın çevresinden DNA örnekleri alınarak karşılaştırma yapıldı, ancak hiçbir eşleşme bulunamadı. Mutfakta elde edilen DNA örneğinin katile ait olup olmadığı da belirsizliğini koruyordu. Olayla ilgili gözaltına alınan Gökmen adlı gencin DNA örneği de bulgularla eşleşmedi.
Tüm oklar Gökmen adlı kişiyi gösteriyordu. Ancak evin içinde ona ait bir bulgu bulunmuyordu. İfadesi samimi görünüyordu. Gökmen hakkında verilecek kararın o gün çok önemli olduğunu vurgulayan deneyimli dedektif, alınan kararı şöyle anlattı: “Maktulümüzle en son görüşen kişi oydu. Evet, her şey şüphelimizi işaret ediyordu; ancak bu adamın eve girdiğine dair hiçbir bulguya rastlamadık. Onu birkaç kez sorguladım ve samimi olduğuna inandım. O dönem Cinayet Büro Amirimiz Mehmet Şahne ile konuştuk. Kendisi bana ‘Bu masum mu?’ dedi. Ben de onun masum olduğuna inanıyorum. Eğer bu delillerle şüpheliyi savcıya götürseydik, kesin tutuklanacaktı. Peki ya masumsa? Hayatı kararmış olacaktı. Orada çok önemli bir karar alındı. Amirimiz bana, ‘Bir masumu cezaevine sokmaktansa on katilin peşine düşeriz; sonunda yakalarız onları’ dedi. Biz de öyle yaptık. Savcımızla da görüşüp serbest bıraktık, ancak hem onunla ilgili hem de olayı çözmek için çalışmalarımıza aralıksız devam ettik.”
Çalışmalar sürdürüldü; ancak bir türlü katil zanlısı tespit edilememişti. Aylar geçmişti. Tam 6 ay sonra Türkiye gündemi, ünlü iş insanı Üzeyir Garih cinayetiyle sarsıldı. Televizyon haberleri ve gazeteler, cinayetle ilgili ayrıntılara geniş yer veriyordu. Cinayet Masası’nda büyük bir hareketlilik yaşanıyordu. İşte o hareketli dönemde, Gasp Büro Amirliği’nden Cinayet Büro Amirliği’ne bir ihbar geldi. Gelen haberde, “Bir market soyguncusu yakaladık. Gaspçı, Çengelköy’de bir cinayet işlediğini söyledi. Öyle bir cinayet varsa ekibiniz gelip baksın” deniliyordu.
Gasp Büro Amirliği’de Asayiş Şube Müdürlüğü’ne bağlı Cinayet Büro Amirliği’yle aynı kattaydılar. Bu haber üzerine dedektif İsmail Özkan hemen gasp masasına geçti. Özkan o günü yaşananları şöyle anlattı; “Gasp masası Şişli’de görüntüleme merkezini gasp eden bir gaspçıyı yakalamış. Bunun ayrıca 6 market soygunu varmış. Yakalandığında cinayet işlediğini söylemiş. Hemen gittim gasp büroya, ifadesini aldık. Adam bizim aylardır aradığımız katil çıktı.”
“İfadesinde, kendisinin o dönem cezaevinden yeni çıktığını ve Çengelköy’de bir akrabasının iş yerine gelerek borcunu alacağını söyledi. O akrabası iş yerinde yokmuş. O gün hava yağmurluydu. Bu yağmurda yürürken ıslanmış. O sırada bizim maktulümüz de eve giderken bunu böyle yağmurda ıslanırken görünce şemsiyesi ile onu korumaya başlamış. Ve birlikte yürüyerek sohbet etmişler. Maktulümüz adamın çok ıslandığını görünce ‘benim evim şurası istersen gel eve kurulan sonra gidersin’ demiş. Bu da tamam diyerek maktulümüzün evine gitmiş.”
“Eve gittik dedi. Evde bir süre sonra maktulümüzün kendisinin yanından uzaklaşarak telefon görüşmesi yaptığını görüyor. Ben diyor bu telefon görüşmelerinden şüphelenmeye başladım. Ben cezaevinden yeni çıkmışım hasmım var. Bu yoksa bana tuzak mı kuruyor diye düşündüm dedi. ‘Öyle gizliden mesaj falan atınca çok kıllandım’ dedi.”
“Devam eden ifadesinde, ‘Ben dedi buna kıllanınca kimle konuşuyorsun dedim’ bana ‘arkadaşımla’ dedi. İnanmadım mutfağa geçtim bıçağı aldım. Bu sırada kapı zili çaldı. Hemen bıçağı boğazına dayadım ve ağzını kapattım. Ses çıkartma dedim. Kapı birkaç kez çalındı. Sonra telefona da birkaç kez daha arandı. Cevap verdirtmedim. Beni evine getirip hasımlarımı çağırıp tuzak kurduğunu sandım ve bıçaklayarak öldürdüm’ dedi.”
Bu ifadelerin ardından şüpheliye olayda kullanılan bıçak soruldu. Bıçağı da evden çıktıktan sonra dışarıda bir yere attığını söyledi. Bunun üzerine bıçağın atıldığı yere gidildi. Yapılan aramada olayda kullanılan bıçak bulundu.
Aylardır katilin tespit edilmesi için sürdürülen çalışmalar, yakalanan bir soyguncunun itirafıyla çözüme kavuştu. Katil zanlısının verdiği ifadelerin, daha önce şüpheli olarak alınan Gökmen adlı gencin ifadesiyle birebir örtüştüğü ortaya çıktı. Olay günü Gökmen, dairenin kapısının zilini çaldığı sırada, katil zanlısı içeride Oğuz Bey’i bıçakla tehdit ediyordu. Böylece, altı ay önce Gökmen hakkında verilen kararın ne kadar doğru olduğu da kanıtlanmış oldu. Bu gelişme, İstanbul Cinayet Masası dedektifleri ile yöneticilerinin ne kadar titiz, adil ve deneyimli polisler olduklarını bir kez daha gözler önüne serdi.